30 Ağustos 2008 Cumartesi

sand turns into sun when you smile.
head over heels
my world upside down.
sea of tears vanish on the sky. 
the sky squeezes  in my flying heart.
your smile heats up my universe.
red horizons sparkle to embrace my soul,
for me to feel united with the cosmos.
waves cushion my afternoon sleep.
bubbles form my dreams
and it's only when you smile
that I smile.
and that's just enough for me to
wait for that wonder.

16 Haziran 2008 Pazartesi

bir kere de sen olma*

tap dansçısının ritimleri
televizyondaki çocuk
reklam panosundaki yüz
evi yanlış arayan ses
odamdaki hayalet
fıskiyedeki damlalar
çeşmedeki yansıma
çimlerdeki zümrütler
tangonun ateşi
jazzın herşeyi
mürekkebin lekesi
kurşun kalemin isi
falımdaki tek kişi
anılarımın ibareti.

bir kere de sen olma.
It's the day they decide for your life
it's the day I end in love with you.

It's the day sun decides whether to shine upon you
It's the day I decide to fade away forever for you.
-just to make you comfortably numb
-just to clear away your consciense bothered by my endless love.
-just to deprive my life of a consuming unyielding purpose.

It's the day, you decide to live forever
in a reality created by the chasms of fate
leaving my mortality behind by killing me
for the new life created just for you.

It's the day I end in disparition too find myself nowhere
in the new day, in your new life in new you in new me.

10 Haziran 2008 Salı

It's desert now the river of babylon*

It's desert now the river of babylon*
I sat by the river of babylon and wept over the memories of leaves.
the water of the river swayed them to dissolve the tears of my face

on my reflections
The tears are

ramnants of a wonder, proofs of obliviance's non existance.
jasmin's redolance of aşk, daisy's innocance.
the trans of hyacinth
just to sense their perish.perish.perish

I sat there in memoriam of petals, leaves and trees
only to find them only in my delirious dreams.

5 Haziran 2008 Perşembe

kibir dünyası

geçen gece rüyamda gördüm seni ya da senin bir hayalini.
bir buzdağının üstünde incecik gömleğinle bana el salladın. "Hoş geldin," dedin "benim dünyama..." arkan bembeyaz, gömleğin bembeyaz ,pantolonun siyah. ıssızlığın kalbinin su yüzüne çıktığı haliydin kibarca.
-ellerini uzattın bana dokunabilmek için-
ben akdeniz yelkenlim, alevden yelkenlerim, nefesten rüzgarımla süzülüp giderken.
tutamadım seni ellerinden eritme korkusundan uzanabilen yegane bağlarını. kendimi erittiim bitirdim sadece kararsızlıktan. saniyeninin saniyesinde-senin buz gibi ateşinle.
her zamanki bendim.
"neden" dedin bana "tutmuyorsun ellerimi atlıyım mı yanına yoksa?"
"Dur!.. farklı dünyalardayız biz. yanlışlıkla karışmışız bu rüyada özlemden.
o (özlemki)gerçek hayatta kibirden ötürü yüreğimden bile sakladığım."
"artık farklı değiliz" dedin "hepsini buzdağının altına gömdüm"
muzip bir gülümseme bilirdi yüzenden buz parçaları kırılıp düşerken.
ümitlendim bir an "istikrarlı hataları kişiliğinin,
senin seni senden ve de benden kılan üstün kibirin
gerçekten gittii "dedim aynı anda benim aşktan erimeye maruz ve mahkum haysiyetimle beraber.
Yanan dudaklar, sıcak bir nefes ve kalp atışlarının titreşimleriyle üfledim yelkenleri
son hız sana doğru süzüldüm aramızdaki okyanusu yaka yaka.
tam geldim dedim yamacına buzdağının
göğsünde uyumanın hayalliyle gözlerimi kapadım.
ve bir ses geldi o anda. kalbin kırılmasının o keskin sesi. soğuktan ilkinde hissedemesemde sese aşinayım. parçalandım yavaş yavaş dibe doğru batmaya başladım.
ne oldu anlamadan birden dönüştü senin o çağrıların soğuk ellerinin sallanmasından ibaret ben burdayım diyen bir davete.

ve benim sensiz ve bensiz sadece sana yakınlaşmam buz dağının görülmeyen kısmında parçalanıp gitti kaderden ve kederden.
sen bir kez daha sıkılgan ben bir kez daha kırılgan
aşkı yaşayamadık kendi yapılarımızdan.
buz dağının görülmeyen noktalarına çarpmıştık, dağılmıştık ancak rüyalarda vardık.

uyandım sonsuz hüzün ve sade imkansız aşkla. uyandım gene var olmayan ısının soğuk ter damlalarıyla. hiçbir şeye sahip olmamanın beyazlığıyla. umutsuzluğun boşluğuyla. uyandım sadece yeniden uyumaya.
neden dedi bırakamadın beni hiç?
sonsuz olma, son olma, hiçbir şey olmama, her şey olma. isteklerimden bırakamadın seni.
ben her an biten bir kurşun kalem
sen ise uğruna bittiğim sözcüklerin tümü.
ben her an yanan bir kurşun balerin
sen ise etrafında pervane olduğum alevdin
ama aslında sen sadece üzerime isini sürmüş sönmüş bir kor ateşiydin
ben bunu kabullenmemek uğruna
geçmiş yanılgılarımla yanmamak için
senin majestik ateşinin yanılsamasında
yandım kül oldum bittim.

hayata kızma sanatı

hayata kızma sanatı.
bu bizim yaşadığımız
oksijen yerine nikotin içimize çektiğimiz.
dışa verdiğimiz ruhtan parçalar
beceri senden geriye kalanları pazarlaman,
sarı siyah gözlerindeki yaşları pırıltı
çatlak dudaklarını kırmızı
çizgileri tecrübe(leştirmek)
ve aynaya gülüseme(sek)
ama aslında bir tablo olmak
her fırça darbesinde daha da aşınan.
monalisagülüşü olmak
çok şey bilmek ama yaşayamamak.

çıkamamak o kanvastan
başkaları için mükemmel
kendin ise çabalarının toplamından ibaret olmak.