18 Şubat 2008 Pazartesi

yıldızları veriyorum sana

avuçlarını aç ve gözlerini kapa.

ilkin biraz soğuk gelicek sanki kar taneleri koymuşum gibi.

yavaşça ısıncak sonra o enerjiyi duycaksın

sanki milyonlarca öpücük koymuşum gibi avuçlarına

çünkü,

yıldızları veriyorum sana



onlar gibi ihtişamlısın benim için

uzakta parlarken birden

hayatımı değiştirirdin.



yıldızları veriyorum sana

çünkü

onları emanet edebilceğim tek kişisin.

onlara bakarken aynı zamanda

onları izlerken kendinden geçersin.



yıldızları veriyorum sana

çünkü kendininkilein yanında

yer var hep başka hatıralara

ve onları veriyorum sana

çünkü ancak sen onlara bakabilirsin.

17 Şubat 2008 Pazar

lKar taneleri yavaş yavaş düşüyor. aşık oluyoruz, kimimiz kırılgan kırılgan savrulurken, kimimiz kırılmayarak ''aşk'' oluyor. kimimiz huzurlu bir kar tanesi edasıyla parçalanmadan daha büyük bir bütünlüğün parçası oluyor, kimimiz eriyor yere düşmeden yavaşça. ya da düşünce sakince, kimsenin haberi olmadan eriyip bitiyolrar. üzerilerinden milyonlarca adım geçiyor, eziliyolar, dağılıyolar ve iz kalmıyor onlardan. hüzünlü her kar yağışı, arzulu her kar yağışı, ortak temaya sahip ayrı hikayeler her kar yağışı.
bir kere iki kere çok kere hep aynı süreç uçuşurken. hepsinde ortak bir hayalimiz oluyo. bazen hiç bazen bir iki bazen çok kere. aşk buluyo insanları. hep aynı düşünce:
hiç bişey ters gitmesin. sonsuza kadar sürmesine gerek yok, aşk bizi bizden etmese yeter. ama o da aşk mı şimdi?...
Acıtmadan bazen yaşadığımızı hissetmeyiz.
Kimilerimiz aşkı buluyo kimilerimiz ondan vurgun yiyor. ben ikisinide yaşadım ama sadece vurgunda aralarındakii adaletsizliği anladım.
Neden bu kadar zor bazılarımız için? ya da diğerleri neden bu kadar şanslı?
Ya şanslı değiller, sadece elindekilerle yetinmesini biliyorlar ya da mükemmeller. hayatın karmasında o aşkın getirisini hak edecek kadar mükemmeller.
Kimi kandırıyoruz kimse o kadar mükkemmel değil.
Doğru yaptıkları bişey olmalu bu allah vergisi bi yeti olamaz.
O bir strateji.
Bir kere terk mi edildiler o aşkın arkasından abartacak kadar ağlamıyolar herhalde yenisini buluyolar. Bir kere terk mi edildiler terk etmeyecek bir tipe gidiyolar. bir kere terk mi ettiler, bir daha terk etmeye cesaret edemiyolar.
Hep kaldırımdan yürüyolar. Yavaş Yavaş. Spor arabada kaza yapma riskini almıyolar. Tüm birikimlerini yatırmıyolar kaskosuz bir tehlikeye.
Sakin sakin. Bir sedanın arka koltuğunda kemerleri takılı.
Ya da bir heçbekin arka koltuğunda.
Kimi zaman gösterişli sağlam ama anlamsız hummerlarda.
Üstleri açık değil, üşümemek uğruna rüzgari hissetmiyolar yüzlerinde.
Çocuk kiliti açık. bu kısır döngüden çıkamıyolar açamıyolar daraldıkları anda kapıyı. kapıyı açmaya karar verene kadar ise cayıyolar o bir anlık dürtüden.
Alarmı var arabalarının. Yaygaracı olanlardan. Gecenin bi yarası tüm mahalleyi uyandıranlardan ama çalmasına hiç gerek kalmıyor.
Onların arabaları zaten geceleri kapalı garajlarda.
Güvensiz kısa yollardan kaçmak yerine trafiğe tıkılı kalmayı seçicek tipler onlar.
En kestirme yol en iyi bildiğin yol diyolar. kuzudan ayrılanı da kurt kapar zaten.
Camlar yarı hizasına kadar açılı ancak nefes alacak kadar, alabiliyolar mı acaba?
Radyoda hep aynı şarkı çalıyo. köprü trafiğinde tıkılı kalınca bi kere bile emniyet şeridinden gazlamıyo onlar.
-Onlar mecburlar yanındakilere aşık değiller aslında. -
Çünkü eğer aşık olsalar:
sınırları zorlarlardı. Her risk bir eğlence olurdu. yeni bir heyecan.
bunu da yapsam beni sevmeye devam edecek mi sorusunu sorarlardı. sorunca yaparlardı.
seni sonsuza kadar sevicem sözü gerçek olamicak kadar güzel gelirdi onlara. şüphe duyarlardı. inanmazlardı. ya biterse ya biterse diye yiyip bitirebilirlerdi kendilerini ama yiyip bitirmemeyi seçerlerdi. kaybetmekten korkucak kadar çok severlerdi. sonra bu korkuyu görmemezlikten gelicek kadar gözleri kara olurdu. tüylerinin diken diken olduğunu hissedemicek kadar boş olmazdı kalpleri. bu yüzden de o kişi gidince ya da kendileri gidince canları acırdı. vurgun yerlerdi. ve o şanslı gibi gözüken canı acımamış insanlardan olmazdı, mükemmel aşkı bulmuş gibi gözükmezlerdi. onlar yaşar gibi gözükürdü. açarlardı solarlarlardı. kırılırlardı. plastik çiçeklerin o garip düzgünlüğü ve sahteliği olmazdı bazen asık olurdu suratları bazen ağlarlardı. bazen gülmekten sarhoş olurlardı ve bazen aşktan yüzlerinde allık olrdu sanki. taş bebeklerden olmazdı onlar. barbie ve kene benzemezlerlerdi. tek çizgi üzerinde gitmezdi hayatları bazen çarşaf gibi olup bazen tsunamileri ezerdi arzuları. onlar mükemmel değil mükemmeliğim tam tersi kaos olurlardı ve bundan gurur da duyarlardı. heyecan onları olgunlaştırırdı. tecrübeleri hayatlarına anlam katar, onları insan yapardı. yetişkin bedeninde büyümek zorunda kalmış çocuklar olmazdı onlar büyümeyi seçerlerdi o zaman ancak koruyolabilirlerdi ruhlarını taze kılabilirlerdi onları rafta saklamak yerine.konservelere koymak yerine, hissederek taze tutabilirleri ruhlarını. onlar çaba harcıyanlar olurdu hayatlarında status quo yu kabullenmek yerine. eylemsizlik hayat felsefesi olmazdı onların.
gene de tüm bu yorgunluğa rağmen içten içe bilirlerdi herşeye değerdi bu gerçeklik...

ve her karyağışında ne güzel yağıyor demek yerine. düşünürlerdi bir kar yağışında ne gizli diye?

Deniz donar mı acaba derlerdi. Sonra donsa da üstünde yürüsek derlerdi.
Sis kalkar mı acaba derlerdi. Bunu sorarken belli bir nedenleri olmazdı.
O şimdi beni düşünüyor mu acaba derlerdi. Düşünmeyeceği ihtimalini bilirlerdi ama sormadan edemezlerdi.
Ve keşke beni düşünse diye o günü geçirirlerdi.
fark etmeden düşünerek
sonra kar altında kalsa herşey derlerdi.
ve karı her şeye rağman severlerdi.
kar altında kalmasa da yaşanılanlar, yaşanılanları hatırlatsa da kar.

10 Şubat 2008 Pazar

kırmızı biberler- red peppers

Time to go.

7 am. another alarm ringing. I change my alarms almost every month because I hate alarms. I hate the way they sound. I hate everything about them. I hate the way it forces you to start the day. Sex and the City theme song buzzes in my head. I swear at the alarm though I like the melody. I've put it not to swear at it. I can not control myself it's early in the morning. I kinda like alarms because they have intentions. almost good intentions. Like I wanna have. Intentions are good, any spur is good. They make you live. For example if alarms wouldn't ring early in the morning why would they exist? They have meaning in their life. They have entities. I even wish I was an alarm. Alarms make you start the day without them I couldn't and most probably wouldn't start any day.

I head for the bathroom. Bathrooms always take my time and my mind away. Mirrors. that's their problem. If they weren't mirrors many people would be happier. Toilet, face washing, teeth brushing, face creams, some heedless looking, hating the spots and blackheads, basically selfhating and thus hating life.

Dressing, choosing. Getting really ready. Feeling better. make-up. feeling even better.

7.30 am breakfast.

Tea is first as always. Tea makes you start the day. Tea solves problems. Herbal teas pacify. Camomile is my favorite. I'm one of the nervous pals. But I try not to use them, I'm trying to overcome my problems by myself. kind of silly though. Tea could be a way of overcoming. I like tea. I wish I was an earl gray.

Then there goes the red peppers. not chilly. delicious ones. I love them. I eat them every morning. They are never chilly though there is the risk. You never know until you taste them. I never doubt them because somebodyelse serves them .I'm inclined to feel in peace almost secure. But today there is something different about them. Do they look crimson? no. Are they different? Not really. But I feel. They are chilly. I hate chilly things. I deteste them. and today they are chilly. but how can they be chilly when you have eaten them for whole life and they have tasted good, how can they be chilly. Fear. I'm fearless. I always take risks. I'm proud to be that way. Intrepid. I like calling myself intrepid. I taste the peppers. they are chilly. Water. emergency. hands away from eyes. too late. eyes are gone too. no eyes are not that important make-up is gone too. I'm late I should have listened to the whispers of red peppers.



Later on that day, I thought why why why the peppers were chilly??

and I came up with the answers that shaped the philosophy of my life.

1. listen to your insticts. be brave but not silly.

2. always be positive. you shape your own life.

3. maybe but maybe there are reasons of why event happen to us. I wanna believe in reasons but in the same time because I don't want any unfortunate events in my life ı don't wanna believe in reasons. but maybee.. in upcoming blogs :p

that's what red peppers thought me and now I believe that from everyone, every incident and from almost every being living or not I can learn something and thus can have a meaning in my life... I don't have to be an alarm, or tea to feel that I'm living. It's enough to ''live''

thanks for oytun yücel and pınar yola for urging me to go get a blog. =)